Rusya niye ‘Türkiye işgalci’ dedi? Ve Suriye’de birkaç senaryo… – Fehim Taştekin

Kremlin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksander Lavrentiyev’in Astana toplantısı sırasında Tass’a verdiği röportajda Türkiye’ye ‘işgalci güç’ demesi ahaliyi sersemletti.

Suriye’deki düğüme dair başka önemli şeyler de söylüyor. Ama bu işgalci ifadesi sanırım Suriye’de olmayı hak görenlere fazla geldi. Normalde Rusya, Şam’ın davetiyle Suriye’de bulunan Rus ve İran güçlerinin dışındaki tüm güçleri işgalci olarak niteliyor. Türk askeri varlığı istisna değil. Fakat Astana ortaklığının hatırına kartlarını bu denli açık oynamıyordu. Bunun değişmesi, Suriye’de Rusya’nın Türkiye ve İran’la birlikte kurduğu denklemin Türk-Amerikan iş birliğine kayma ihtimalinden kaynaklanıyor. Ruslar bir anlamda Donald Trump’tan jestler bekleyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a “Sakın ha” diye çimdik atıyor.

***

İzleyebildiğimiz kadarıyla ABD üzerinde askerlerini çekmesi yönünde bir Türk baskısını işlevsel bulsa da Rusya açısından kaçınılması gereken sonuçlar var:

– Birincisi, Türk-Amerikan paslaşmasının Türkiye’ye yeni kontrol alanı açması.

2019’da sekizinci günde durdurulsa da Trump’ın çekilme kararı üzerine Türkiye Tel Ebyad ve Ras’ul Ayn’a girdi. Bu tür bir senaryonun tekrarı, Şam-Ankara pazarlıklarında Erdoğan’ın elini güçlendirebilir. Ayrıca Şam-Ankara normalleşmesinde aşamalı çekilme formülünün dayandığı “Türk ordusu günün sonunda Suriye’yi terk edecektir” öngörüsünü zayıflatabilir.

– İkincisi; Ankara ve Washington arasında anlaşmalı bir çekilmenin Erdoğan’ı yeniden Şam’ı hedefe koyan eski Amerikan oyununa döndürmesi.

Putin, Erdoğan’ı uzlaşmayla Şam’a götürmek istiyor. Fakat Erdoğan’ın Trump’la anlaşıp kuzeydeki işgali genişletme niyeti Kremlin’in geliştirdiği stratejiyi alt üst edebilir. Ayrıca Suriye’nin geleceği giderek İsrail’in çok cepheli savaşıyla bağlantılı hale geliyor. Moskova, Şam-Ankara normalleşmesine mesai harcamanın şu aşamada beyhude olduğunu düşünüyor olmalı. Bu yüzden Ruslar, Trump 20 Ocak’ta koltuğa oturduktan sonra Ukrayna’da savaşı bitirecek bir anlaşma sağlanırsa hemen Suriye’de pazarlığa oturmanın çıkar bir yol olacağını düşünüyor.

Gazze ve Lübnan’daki savaşları bitirip İran-İsrail arasındaki gerilimi düşürecek koşullara ulaşmadan Suriye’de denklemin değişmesi olası gözükmüyor. Buna Amerikan güçlerinin çekilmesi de dahil.

***

Lavrentiyev, Amerikan güçlerinin çekilmesi üzerine konuşmanın erken olduğunu söylese de Trump’ın savaşları bitirme vaadinden hareketle “Değişiklikler olacağını düşünüyoruz… Suriye dahil bazı konularda kesin anlaşmalara varılmasını umuyoruz… Çatışmayı sona erdirmenin zamanı geldi” diyor.

İsrail ve İran arasındaki yumruklaşmaların sürdüğünü belirtip başka bir şeye dikkat çekiyor: “Suriye’yi silahlı bir çatışmaya sürükleme girişimleri var.”

Rusya bu senaryoyu önlemek için birkaç şey yapıyor:

– İsrail’i Rus güçlerini tehlikeye atacak saldırılardan kaçınması konusunda uyarıyor.

– Tel Aviv’den Suriye’de hedeflerini genişletmemesini bekliyor. Bu ‘genişletmek’ten kasıt İran ve Hizbullah bağlantılı hedeflerin dışına çıkılması.

– İran bağlantılı unsurların işgal altındaki Golan’dan İsrail’e cephe açmasını önlemeye çalışıyor.

Suriye’nin İsrail’e karşı cephede aktif yer almamasının temin edilmesi ve İran bağlantılı yapıların sınırlandırılması olası bir Rus-Amerikan diyaloğunun eşiğini oluşturabilir.

Bu noktada Rusların Suriye’deki Amerikan varlığını ele alış tarzı önem kazanıyor. Lavrantiyev’in kullandığı dildeki cerrahilik dikkat çekiyor.

ABD’nin kuzeydoğu Suriye ve Tanaf’taki varlığıyla önemli bir rol oynadığını ve oynamaya devam edeceğini belirtiyor. “Elbette onların görüşlerinin dikkate alınması ve onlarla müzakere edilmesi gerekecektir. Trump çeşitli anlaşmalar yapmayı seviyor; bakalım ne önerecek” deyip ekliyor: “Ancak yine de Lübnan’da, Gazze Şeridi’nde ve İsrail ile İran arasındaki ilişkilerde olup bitenleri dikkate almadan Suriye’de barışı sağlamak neredeyse imkânsız.”

Rusların Trump’ı beklerken Erdoğan’ın yakarış moduna giren Esad’la buluşma arayışına azıcık bigane kalması şaşırtıcı değil. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da normalleşme konusunda Rusların nötr durduklarını ve Şam’a yoğun bir baskı yapmadıklarını belirtiyor.

Lavrantiyev’e göre şu koşullarda Türkiye ile Suriye liderlerinin görüşme olasılığı yok. Hatta savunma bakanlıkları arasında dörtlü formatta yürüyen bazı temasları, bakanlar düzeyine taşımaktan bahsetmek için bile erken. Suriye-Türkiye normalleşmesinin durumu istikrara kavuşturmanın garantisi olduğunu vurguluyor. Fakat bunu engelleyen iki faktöre değiniyor:

“Her şeyden önce, Türkiye’nin muhaliflere verdiği destek, ki bu desteği sahipsiz ve ilgisiz bırakamaz. Ve tabii ki asıl mesele, Türk askerlerinin işgal altındaki Suriye topraklarından çekilmesi. Her şeyin adını koyalım: Temelde işgalci bir ülke gibi davranıyorlar. Bu nedenle Şam’ın Türkiye’den askerlerini çekeceğine dair kesin garantiler almadan diyaloğa girmesi zor.”

Putin’in Türk askerinin çekilmesini temin etmeyen bir anlaşma için Esad’ı sık boğaz etmesi gerçekçi değil. Belki Erdoğan da Putin’i Esad’ın boğazına yapışmaya zorlamak için Trump’la anlaşma potansiyelini kullanıyor.

***

Rusya’nın Trump’ı beklemesinin nedenleri var. Statüko illaki kırılırken pas Rusya’nın ayağına gelecek. İran’ı Suriye’den uzaklaştırma çabası potansiyel olarak Rus-Amerikan ortaklığının temelini teşkil edebilir. Fakat Ankara da ABD’nin İran hassasiyetini satın alabilir. Trump’a diyebilir ki askerleri çekerken petrol ve doğalgaz sahaları dahil oluşacak boşluğu İran’ın doldurmasını istemiyorsan NATO’daki ortağına güvenebilirsin; alanı Türkiye’ye bırakabilirsin.

Kürtlerle ilgili Kongre’den zılgıt yemeyeceği bir yol bulunursa Türkiye’nin duruma vaziyet etmesi Trump’ın da işine gelebilir.

Fakat kuzeyde bu tür bir Türk-Amerikan paslaşması, Rus-Amerikan diyaloğunun alternatifi olmaz. Çünkü İran’ın kollarını kesip Golan Tepeleri’nin yanı sıra Suriye-Lübnan hatlarında İsrail’i tatmin edecek koşulları oluşturmak birden fazla pazarlık masasını gerektiriyor. Bu hedefler açısından Suriye’de Rus rolü çok daha elzem.

ABD’nin hem Türkiye hem Rusya hem de diğer bölgesel ortaklarla durumu ele alması kaçınılmaz gözüküyor.

***

İran ve İsrail faktörleri dışında Amerikan-Rus diyaloğunun yol alması Suriye Demokratik Güçleri’yle (SDG) ilgili bir iç çözümü gerektiriyor. Yani İsrail-İran bağlantılı meselelerden sonra konuşmanın buraya gelmesi kaçınılmaz.

Rusya açısından Türkiye’nin Suriye’den çekilmesini garantilemek, ABD açısından da iki NATO üyesi arasındaki krizleri büyütmemek için Ankara’nın hassasiyetlerinin dikkate alınması gerekiyor.

SDG başta olmak üzere fiili özerk yapının geleceği her iki masanın da pazarlık konusu.

Ankara cızırtı çıkaran ikili ilişkilere ayar vermek için Trump’tan SDG’ye desteği keserek yeni bir sayfa açmasını bekliyor.

AKP Sözcüsü Ömer Çelik talimat verildiği an eş zamanlı olarak TSK’nin Suriye’de kara harekatına başlayacak konumda olduğunu söylüyor. “En önemli hassasiyetimiz 30 kilometre derinliğin korunmasıdır” diyor. Irak ve Suriye’de sınırlardan 30 km derinliğe kadar herhangi bir yapılanmanın birinci dereceden tehdit sayılacağını vurguluyor. Fakat askeri harekatta ısrarın 2019’daki gibi ABD ya da Rusya tarafında anlayışla karşılanması zor. Nitekim Lavrentiyev, Astana’da basın toplantısında Türkiye’nin yeni operasyonlar düzenleme ihtimaline ilişkin Rus pozisyonunu “Kabul etmiyoruz, bunu defalarca dile getirdik” diye tekrarladı.

Kürtler ise hem İsrail’e kalkan olan hem de Kürtlerle desteğin sürmesini isteyen bir ekiple gelen Trump’ın 2019’da yaptığını tekrarlamayacağını umuyor. Ama Amerikalıların SDG’ye “Sonsuza kadar Suriye’de kalamayız” dediğini de biliyoruz.

Kandil’den Suriye ve Avrupa’ya uzanan PKK çizgisi, ABD’nin desteğiyle İsrail’in yürüttüğü askeri operasyonların Orta Doğu’daki haritaları değiştireceği beklentisine göre değişken pozisyonlar almaya hazır gözüküyor. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar’ın göreve başlar başlamaz “Kürtler büyük bir millettir, siyasi bağımsızlığa sahip olmayan milletlerden biridir. Onlar bizim doğal müttefikimizdir” demesi Kürtler arasında yankı uyandırdı. Geçmişte Lübnan’da Filistinlilerle birlikte İsrail’le çatışmış bir duruştan küresel düzeyde Yahudilerin lobi gücüne değer atfeden ve Tel Aviv’le ilişki kurulabileceğini belirten bir dönüşüm dikkat çekiyor.

Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak seçtiği Mike Waltz, Savunma Bakanlığı’na aday gösterdiği Pete Hegseth ve Dışişleri Bakanlığı’na getirmek istediği Marco Rubio gibi isimler Kürtler açısından sigorta olarak algılanıyor.

Kongre’deki Kürt Grubu’nun üyesi Waltz ile Rubio, 2019’da Trump’ın asker çekme kararına şiddetle karşı çıkmıştı. Fakat bunlar kendi özgül ağırlıklarına göre sabiteleri olan kişilikler değil. Konjonktürel şahsiyetler. Trump’ın bunları seçmesinin nedeni de bu. Başkan’ın tercihlerine göre yeni tutumlar da benimseyebilirler.

Trump’ın önceliği İran’ın Lübnan, Suriye ve Irak’ta kollarının kesilmesi. CENTCOM da İsrail’in genişleyen saldırganlığına uygun olarak Suriye’de tahkimatı artırıyor. Bu ay içinde Haseke kırsalındaki Harab el Cir ve Deyr el Zor kırsalındaki El Ömer petrol sahası ve Conoco gaz sahasındaki üslere 10 kargo uçağı indi. Yanı sıra silah ve teçhizat yüklü 115 kamyon Irak’tan Suriye’ye intikal etti.

Bu tahkimat, Trump’ın İran’a karşı azami baskı stratejisine hizmet edebilir. Bu, Suriye’den çekilme sürecinin altyapısını olgunlaştırabilir. Kürtleri bu strateji içinde değerlendirmek isteyebilirler.

Bu minvalde Irak Kürdistan Yönetimi’nin değeri artabilir. Fakat Suriye’de kısa vadede bir çekilme beklenmese de Kürtlere desteğin geleceği hala belirsiz. Amerikalılar açısından Suriye yönetimini biçimlendirmek ve İran’ın etkisini kırmak için sahada baskı unsuru olarak SDG’ye desteğin sürmesi gerekiyor. Ama ‘Evet gitme zamanı’ diyebilecekleri bir noktaya gelmeleri de kaçınılmaz gözüküyor. Bu Amerikalıların yadsımadığı bir öngörü.

***

Günün sonunda Amerikalılar Rusya ve Türkiye ile nasıl bir yol tutturacağına bağlı olarak Kürtleri yüzüstü bırakabilir ya da el üstünde tutabilir. Trump anlaşmalar yapmayı sever! CENTCOM’dan 2019’da gördüğü terslenmeye bu sefer izin vermeyebilir. Trump’ın dünyasında her şey pazarlık konusu. Hem İran’ı ne kadar geriletebileceğine hem de Rusya ve Türkiye’den ne koparacağına bakacaktır! Ayrıca bu sefer Esad’la dolaylı ya da doğrudan müzakereye girme ihtimali de var.

Şam’a gidip Esad’la görüşmüş olan Tulsi Gabbard’ın İstihbarat Genel Direktörlüğü’ne atanması bu ihtimali güçlendiriyor. Ekipteki diğer üyeler gibi fanatik bir İsrail taraftarı olan Gabbard, Suriye’yi ABD’nin düşmanı olarak görmek zorunda olmadıklarını düşünüyor. Bu tür bir kanal Suriye’nin istikametini değiştirme çabalarına hız katabilir.

***

Türkiye’nin Öcalan açılımı da Kürtler gibi haritaların değişebileceği öngörüsüyle tetiklendi. Ama tersten. Aynı cephe içinde birileri çökertme planından şaşmadan çift yönlü (müzakere ve zorbalık) bir stratejiyle haritaların değişmezliğine vurgu yaparken birileri de haritalar kaçınılmaz olarak değişecekse Kürtleri de içine alan genişletilmiş bir Türkiye düşü kuruyor. Düş pazarlayıcılarının da devreye girdiği görülüyor.

Tarafların seçenekleri gözden geçirip kartlarını masaya süreceği yeni bir sürece giriyoruz.

Değişken faktörlere bağlı olarak bazı senaryolar üzerinde durulabilir.

Birincisi; Suriye’de farklı güçler elinde kontrol alanlarına bölünmüş mevcut statüko bir süre daha devam edebilir.

İkinci senaryo; İran’ın Suriye-Irak ve Suriye-Lübnan arasındaki lojistik bağlantılarının kesildiği koşullarda Rusya’nın da desteğiyle Kürtleri Şam’daki denklemin bir parçası yapabilirler. Buna Ankara’nın da rızası alındığında ABD çekilebilir.

Üçüncüsü; Kürt sorununda belli aşamalar kaydetmiş ve Amerikan planlarına uyumlu hale gelmiş bir Türkiye’nin himayesi altında Kürtlerle yeni bir denklem kurulabilir. Bu da Türkiye’nin Rusya ve İran’la bozuşması ve Suriye ile normalleşme hedefinden uzaklaşması anlamına geliyor.

Dördüncü senaryo; Türkiye-ABD ve Rusya-ABD arasındaki pazarlıkların tıkanması halinde “Ben hala Esed’den umutluyum” diyen Erdoğan, Putin’in desteğiyle Şam’la normalleşme adımını atıp Kürtler üzerinde baskıyı tırmandırabilir. Bu seçenek ABD’nin çekileceği varsa bile kararını tersine çevirebilir. 2019’da aslında olan buydu. Türkiye hızla müdahale etmeseydi ABD gidiyordu.

Bazı senaryolar iç içe de geçebilir, melez çözümler de çıkabilir.



Leave a Reply