Kartlar yeniden dağıtılırken… – Ünal Çeviköz

Dünya 2024’ün sonuna yaklaştıkça daha tehlikeli ve güvensiz bir görünüm vermeye başladı. Bu tehlikeli ortamın tam göbeğinde de Türkiye yer alıyor. Tarih boyunca krizlerin çıktığı önde gelen coğrafyalardan biri olarak bilinen Mezopotamya ve bugünkü Ortadoğu, aslında medeniyetin de beşiği olarak anılırdı. Çok kısa bir süre önce kaybettiğimiz, tarih araştırmalarında dünya çapında tanınmış değerli bilim insanı Muazzez İlmiye Çığ’ın Sümeroloji bilimine ve Sümer medeniyetinin anlaşılmasına yaptığı katkılar paha biçilmez değerdedir. Kendisini minnetle anıyoruz. Ancak medeniyetin beşiği olarak anılan coğrafya, yine çağlar boyunca medeniyet çatışmalarının da başlıca odaklarından biri oldu. Bugün de olmaya devam ediyor.

İsrail’in Gazze ve Lübnan’da “terörle mücadele” adı altında Hamas ve Hizbullah’a karşı sürdürdüğü savaş sayısız masum insanın, kadınların ve çocukların hayatına mal oldu. Bu savaşın gidişatını etkileyecek en önemli gelişme olması beklenen ABD seçimleri geride kaldı, ama İsrail’in barış ve ateşkes girişimlerine hala bir yanıt vermemesi bölgenin pek de beklendiği kadar kolay ve çabuk şekilde barış ve istikrara kavuşmayabileceğini gösteriyor. Ortadoğu bölgesinin en keskin kutuplaşmasının İran ile bölgedeki Arap ülkeleri arasındaki, arka planda bin yılın üzerinde geçmişi olan Şii-Sünni çatışması olduğu biliniyor. İran’ın bölgede İsrail devletinin varlığını tanımama ve onu yok etme stratejisi çerçevesinde bu kutuplaşma giderek İran karşıtlığını daha geniş bir çerçeveye oturttu. Bugün artık uzun yıllardır sözü edilen ve Arap-İsrail, İsrail-Filistin sorunu diye bilinen problemden söz edilmiyor, aksine bir İsrail-İran kutuplaşmasından söz ediliyor ve Arap ülkelerinin de giderek İsrail’in yanında yer aldıkları görülüyor.

ABD seçimleri geride kaldı ama yeni başkan ve yönetim göreve 20 Ocak 2025 tarihinde başlayacak. Trump şimdilik beraber çalışacağı ekibinde yer alacak isimlerin açıklanması ile yeterince tartışma yarattı, ancak asıl tehlike ve dünya çapında artması muhtemel gerginlikler yemin töreninden sonra ortaya çıkacak. Trump’ın ekibinin güçlü İsrail destekçisi olacağından kimse kuşku duymuyor. Bu yaklaşımın aynı oranda güçlü İran karşıtlığını da içereceği yine tüm gözlemcilerin üzerinde mutabık kaldıkları bir tespit. Öte yandan, Obama tarafından imzalanan ve İran’ın nükleer programını belli bir çerçeveye oturtarak kontrol altına almayı amaçlayan anlaşmayı Trump ilk döneminde göreve başlar başlamaz iptal etmişti. Ardından göreve gelen Biden ise bu anlaşmayı yeniden hayata geçirmek için çaba göstererek bazı yapıcı adımlar atmıştı. Trump ikinci döneminde Biden’ın attığı adımları da silmeye hazırlanıyor.

Trump’ın böyle bir hazırlık içinde olduğunu Netanyahu da biliyor, İran yönetimi de. Dolayısıyla, iki taraf da Trump iş başına geldiğinde masa başında daha güçlü bir pozisyona nasıl ulaşabileceğinin hesaplarını yapıyor. İsrail ile İran arasında, karşılıklı füze atışlarıyla birbirlerini çok fazla hırpalamadan sürdürülen bir tür “zevahiri kurtarma ve karizmayı çizdirmeme” operasyonları tamamen sona erdi mi yoksa önümüzdeki iki ay boyunca devam edecek hatta acaba tırmanacak mı? Bu tırmanma nükleer güç sahibi olduğu bilinen İsrail ile böyle bir güce sahip olma arzusu içinde olan İran arasında nükleer bir tırmanmaya varabilir mi? İran’ın nükleer programının nükleer silaha ulaşma boyutuna ermeyeceği şeklindeki son açıklamalar acaba böyle bir tırmanmayı engellemek için mi yapılıyor?

Neresinden bakılırsa bakılsın, dünya gerçek bir nükleer savaş tehlikesine, soğuk savaş döneminde hakim olan ve iki süper güç arasında kurulan nükleer dehşet dengesini yaşadığımız yıllara oranla bugün çok daha yakın görünüyor. Bunun da sebebi sadece Ortadoğu’daki durum değil. Aksine, çok daha net ve tehlikeli bir tırmanmaya bu defa kuzeyimizdeki coğrafyada yaklaşıyoruz. Karadeniz’deki iki önemli komşumuz olan Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş artık yeni bir aşamaya doğru ilerliyor. Bugüne dek Rusya ile doğrudan karşı karşıya gelmemeye özen gösteren NATO üyesi ülkeler artık tehlikeli çizgiyi aştı. Buna da ABD başkanı Biden’ın Ukrayna’ya verilen ABD menşeli orta menzilli füzeleri Rusya topraklarına yönelik olarak kullanmasına izin vermesi sebep oldu. Bu kararı Avrupalı önde gelen müttefikler destekliyor. Rusya ise, hala devlet aklını sabırla kullanmaya ve tırmanmayı olabildiğince yavaş sürdürmeye gayret ediyor. Putin son olarak nükleer silah sahibi olmayan bir ülke olmasına rağmen Ukrayna’ya karşı nükleer silah kullanmayı hayata geçirmeye imkan veren bir kararı imzaladı. Bunun ardından artık Ukrayna’ya Rusya topraklarına bu tür silahlarla saldırma imkanını sağlayan NATO unsurlarına karşı koyma hakkını kullanabileceğini de açıkladı. Dünya tetikte. Acaba Üçüncü Dünya Savaşı’nın çanları mı çalmaya başladı? Öyle ise, Biden bu kararı ne sebeple ve neden şimdi verdi? Ukrayna bu karar verilsin diye aylardır kampanya yürüttüğü halde, neden ABD seçimleri bitip de Trump’ın kazandığı belli olunca bu karar alındı?

Nükleer savaş insanlık için tam bir trajedi olur. Böyle bir savaşın başlamaması için sabır, dikkat ve güçlü bir diplomasi çabası gösterilmelidir. Başlaması engellenemez ise, başladıktan sonra durdurulması hiç mümkün olamaz. Yaratacağı etki dünyanın ve insanlığın adeta sonunu hazırlayacak bir felaket senaryosudur. Nükleer strateji aslında tüm dünyayı yok edecek büyük bir savaşın caydırılması amacıyla kurgulanan ve bugüne kadar da bu bakımdan başarılı olmuş bir kurgudur. Caydırıcılıktan öteye geçmesi askeri stratejinin de en önemli zaafiyeti haline gelir. Öte yandan, Türkiye’nin etrafında bu kadar artan nükleer tehdit ve tehlike de üzerinde dikkatle düşünülmesi ve stratejik bir değerlendirmeye tabi tutulması gereken bir gerçekliktir. NATO üyeliği ve örgütün nükleer caydırıcılık stratejisi üzerine kurulan savunma ve güvenlik politikası değişen dünya koşullarında Türkiye’nin de ulusal bir caydırıcılık stratejisi kurgulamasını gerektirmekte midir? 2025 ve ötesi belki de bu tür yeni tartışmaların ve doktrinlerin de gündeme gelmesine yol açabilecek gelişmelere gebedir.

Leave a Reply